Türkiye’de insanlar kendilerine yazar ya da sanatçı demeye utanır hatta kendine hemen yazar ya da sanatçı diyebilenlerle dalga geçilir; bu insanlar ekseriyetle küçümsenir. Bizde yazarlık ve sanatçılık, içi doldurulması gereken bilgi, birikim ve vizyonun bir arada olmasının beklendiği bir şeydir.
Hepimizin bildiği gibi ülkemizde saygınlık ile sanatçı neredeyse bir algılanır. İkisi bir arada olsun isteriz. Bu sebeple de bir insanın kendine yazar ya da sanatçı demesi için bu işlerle uzun yıllar uğraşması, çok fazla eser vermesi, yapıtlarından maddi olarak ya da itibar olarak kazanç sağlaması, sanat çevreleri tarafından sanatının onaylanması gerekir. Bütün bunlar bir yanıyla gereklidir de gerçekten ama insanları başlamaktan, kendilerine güvenmekten ve görünmekten alıkoyan şeyler de yine bunlar.
Oysa yeni başlayanlar ya da daha ileri gitmek isteyenler için hem dengeleri, değerleri ve önem arz eden hususları gözetmek hem de herkesi sanat yapmaya ya da kitaplar yazmaya teşvik etmek mümkün olmalı; bunun da bir yolu bulunmalı.
Bakış Açımız Nasıl Değişebilir? Değişmeli midir?
Türkiye’de sıradan birinin yazarlıkla ilgilenmesi genellikle ciddi bir iş olarak görülmez ve bu alanla uğraşan kişiler ne yazık ki desteklenmezler. Aslında bu durum kişi için zorlayıcı olduğu kadar ülkemizin sanat algısı için de ne yazık ki sanatın toplumsal değerinin ve katkısının eksik algılanmasına ya da doğurabileceği pozitif etkilerden faydalanamamaya da sebep olur.
Kişinin kendini yazar ya da sanatçı olarak tanımlarken yaşadığı tereddüt biraz da bizim sanatı başka yerlerde konumlandırmamızın da sonucudur ve bu ne yazık ki tarihsel bir yanılgıdır. Sanatı konumlandırdığımız yer yüceleşip erişilmez oldukça ülkemizin sanatla teması da bir o kadar zor ve sınıfsal olacaktır. Bu konu elbette çok su götürür biz şimdi asıl meselemize dönelim ve konuyu yazarlık bağlamına odaklayalım.
Yazmak büyük ölçüde özel bir yetenek ve uzun yıllar gerektiren bir uğraş olmaktan öte herkesin kendini ifade etme hakkına alan açan değerli bir araçtır da. Bununla beraber yaratıcılık ve ifade özgürlüğü bir toplumun gelişiminde elzemdir. Öyle ki yaratıcılık ve ifade, sadece sanat alanında değil yaşamın her anında önemli ve olmazsa olmaz bir haktır.
Yapmak ve Olmak
Bu ikilinin tatlı ayrımını duyumsayabildiniz mi? Bir şeyin kolektif değeriyle bizim ona verdiğimiz değerin içimizde bir yerde adilane bir biçimde değerlemesinin yapılması gerektiğini hiç düşünmüş müydünüz?
Yazmak bir eylemken, yazarlık dediğimizde bir “oluş” halinden bahsederiz aslında. Yazarlara atfettiğimiz bütün o şahane değerler de tam olarak bu “oluş” halinden gelir. Biz içsel olarak biliriz ki karşımızda okumuş, belli konularda derinleşmiş, kendini hem entelektüel olarak hem de zihniyet olarak geliştirmiş, doygunlaştırmış biri vardır. Bir çeşit uzmanlaşmadan bahsederiz yazar dediğimizde, ustalaşmadan… ve bunlar bize yazarlığın arka planında uzun ve emekli bir süreç olduğunu fark ettirir. Bu gerçekten çok değerli bir yaşam biçimidir. Yani asıl mesele hiçbir zaman sadece yetenek değilmiş gibi hissederiz.
Peki ama yeni başlamanın da bir ismi olmalı değil mi? Bir yerden başlamazsam nasıl usta olacağım? Elbette ki belli bir seviden biz de oyuna dahil olacak, yola bir yerinden dahil olacağız. Üstelik yapayalnız! Kendimiz hakkında bildiğimiz şeyden sadece biz eminken ve bizimle aynı fikirdeki insanların sayısı pek azken bu yola nasıl çıkacak, yolu nasıl yürüyeceğiz? Daha da önemlisi o yolları yürüme cesaretini şu kırılgan kalplerimizde nasıl bulacağız?
Size küçük bir sır vereyim mi? İnsanların desteğinin almanın hiçbir önemi yoktur; ihtiyacımız olan tek şey, bizim kendimizi desteklemeye devam etmemizdir. Yolculuğumuzdaki en iyi arkadaşlarımız tutku, adanmışlık, emek ve psikolojik dayanıklılıktır. Bu dört arkadaş birer hazine gibidirler ve bazen onlar da yanlarındaki diğer hazineleri bizimle paylaşırlar. Bunlar kendimize nazik ve anlayışlı olmak, sabır göstermek, saygı duymak ve kendimizi, seviyemizi (bu gerçekten çok önemli bir farkındalık alanıdır), kilometremizi dürüstçe görmek ve hedeflerimize emek vermeye devam etmek…
Yani hem yapmaya hem olmaya devam etmek.
Sürecin hızına ya da alınan yola çok takılmayıp sadece bir sonraki adıma odaklanmak.
Yapmak Yolculuğunda Yürünen Olmak Yoludur
Değerli bir hedefe değerlerle yürünür. Bu değişmez bir kuraldır. Birlikte bakalım mı hangi değerler bizi değerli hedefimize götürür:
- Tutku ve adanmışlık
- Coşku ve ilham
- Merak ve ilgi
- Emek ve zahmet
- Disiplin, kararlılık ve sorumluluk
- Özen, saygı ve gelişim odaklılık
- Esneklik, iyimserlik ve zor zamanlarda kendini toparlama becerisi
- Kıyastan özgürleşip kabule geçmemizi, sadece kendi gelişimimize ve üretimimize odaklanmamızı sağlayan özdeğer ve özsaygı
Yazar mıyım Değil miyim Yani?
Yazıyorsak, biz de bir yazarızdır. Yazmıyorsak biz bir yazar değilizdir. Pratikte olan sadece budur. Bütün bu konuştuklarımızdan sonra yazar olup olmadığımızın kararı, kendimizin verdiği bir karardır sevgili dostlar… Kendimiz hakkındaki büyük kararları başkalarına bırakmayalım diyelim.